Ölüm, Yas Ve Hassas İçerik: Tibet’in Yaşam Ve Ölüm Kitabı

blob-article

Sogyal Rinpoche’nin Tibet’in Yaşam ve Ölüm Kitabı, yaşam ve ölüm süreçlerinin Tibet Budizmi’ndeki karşılığına dair doyurucu bir kaynak. Tibet Ölüler Kitabı’ndan çokça beslenen hatta Rinpoche’nin deyişiyle “yaşamı da içine katarak içeriğini genişlettiği” haliyle bu yeni ve biricik çalışma dört ana bölüm -Yaşam, Ölüm, Ölüm ve Yeniden Doğuş, Sonuç- ve çeşitli eklerden oluşuyor.

Sogyal Rinpoche’nin Tibet’in Yaşam ve Ölüm Kitabı, yaşam ve ölüm süreçlerinin Tibet Budizmi’ndeki karşılığına dair doyurucu bir kaynak. Tibet Ölüler Kitabı’ndan çokça beslenen hatta Rinpoche’nin deyişiyle “yaşamı da içine katarak içeriğini genişlettiği” haliyle bu yeni ve biricik çalışma dört ana bölüm -Yaşam, Ölüm, Ölüm ve Yeniden Doğuş, Sonuç- ve çeşitli eklerden oluşuyor.

Tibet’in Yaşam ve Ölüm Kitabı, Tibet Budizmi’nin kadim öğretilerine meraklı okuyucu/uygulayıcı için bir başucu kitabı niteliği taşıyor. Diğer taraftan, sadece ölmekte olan veya bir yakınını kaybeden kişiye yardım edebilmenin yollarına dair öğütler için bile edinilebilecek bir kitap.

Kitabı okurken Tibet Budizmi’nin ölüm ve hayat kavramlarına ilişkin kavrayışının günümüz Türkiyesinde kabul edilebilirliği üzerine düşünürken buldum kendimi. Zihinlerimiz bugün ölüme veya kayba Budist bir tavırla yaklaşmaya elverişli mi? Bugün, bu ülkede, politik cinayetler, kıyımlar, salgın ve hatta kişisel travmaların ortasında, hayat ve ölüm üzerine herhangi bir öğreti sunmadan önce hassas içerik uyarısı vermemiz gerekmez mi?  En azından ben burada yaşam ve ölüm kavramlarına ve Tibet Budizmi’ndeki karşılıklarına daha derin bir bakış sunma gayretinden önce bu uyarıyı vermeyi, hazır olmadığında gelen kaybın insanı ne denli sarsabileceğine dair sahip olduğum farkındalığı paylaşıma açmak açısından önemli buluyorum.

Tibet Budizminde yaşam, ölüm için hazırlanmak için elverişli bir alan demek. Bilgece bir söylem olarak nitelendirebileceğim kavrayışı bugün, batı kültürü içinde yetişmiş ve spiritüel çalışmalara uzak biriyle paylaşırsanız bu kişinin rahatsızlık duyması veya en iyi ihtimalle karamsar bir düşünce olarak algılamasıy olası. Çünkü bugün toplumsalda savunduğumuz şey elbette yaşam. Hayatta kalmak ve hayatta tutmak için büyük bir gayret içindeyiz. Sevdiğimiz birini/bir canlıyı kaybetmek bizim için çoğu zaman sarsıcı bir deneyim, kendi ölümümüz üzerine düşünmek ise çoğu zaman trajik. Hayatta olduğumuz süre boyunca kendimizi ölüme hazırlamamız gerektiği düşüncesine vereceğimiz tepki ise tabii ki ölümden ne anladığımızla ilişki içinde. Rinpoche, çağdaş dünyada ölümün algılanışı ile ilgili, “biri ölümü kendisinden kaçınılması gereken bir olay olarak gören, diğeri ise ölümün bir şekilde kendi kendine hallolacağını düşünen” iki yaklaşımın hâkim olduğunu söylüyor. Yani, ölümü yaygın olarak ya dramatik bir yok oluş olarak algılıyoruz ya da ölümün eninde sonunda gelip çatacağını kanıksandığımız için ölümü önemsizleştiriyoruz. Ölüme karşı duyarsızlaşmış durumdayız.

Aslında sadece Budizm değil, bütün ruhsal öğretiler ölümün bir son olmadığına, ölümden sonra da zihnimizin veya ruhumuzun varlığının devam ettiğine dair birbirinden farklı da olsa temelde ortaklığı bulunan inanışlara sahip. Tibet Budizmi, yaşarken ölüm gerçeğini aklımızda tutup kendimizi ölüme hazırlamamızı öğütler ancak ölüm son değil, sadece geçeceğimiz aşamalardan biri, hatta dört bardodan ikincisidir. Tibet Budizmi’ne göre bütün var oluşumuzu dört ana gerçeğe ayırdığımızda birincisi yaşam, ikincisi ölüm süreci ve ölüm, üçüncüsü ölüm sonrası “Dharmata’nın parlak Bardosu, zihnin doğasının aydınlığının ölüm sonrası deneyimi”dir. (Yani ölüm, zannettiğimiz kadar korkunç bir şey değil.) En son bardo da yeniden doğuma dek süren, var oluşun karmik bardosu olarak adlandırılan kısımdır.

Yaşamdayken kendimizi ölüme hazırlamamız demek, karalar bağlamak veya oturup ölümün gelip çatmasını beklemek demek değil elbette. İdrak etmemiz gereken şeyler var. Öğretiye göre insanın hayattayken yapması gereken en önemli şey zihnin doğasını anlamak. Zihnin doğasını anlamak demek de her şeyin doğasını anlamak demek. Peki bu ne demek oluyor? Ben diye tutunduğumuz bilinç akışından sıyrıldığımızda göreceğimiz şey, bu büyülü işleyişte sadece ufak ancak değerli bir detay olduğumuz. Bu anlayışla tanık olduğumuz bir ölüm veya kendi ölümüz de bütün akışın sadece bir parçası, “doğal” bir süreç, bir basamak…. Kitapta “Zihin ve Zihnin Doğası” başlığı altında konu için çok aydınlatıcı olacak iki zihinsel durumdan bahsediliyor. Birincisi: “… Sem düşünen, entrika çeviren, arzuları olan, uyaran, ansızın öfkelenen, kendi yarattığı olumsuz duygu ve düşüncelere teslim olan, ‘varlığını’ parçalara ayırarak, kavramsallaştırarak ve güçlü bir deneyim haline getirmeye çalışarak iddia etmek, onaylamak ve teyit etmek zorunda olan zihindir… Tabii bir de zihnin gerçek doğası ve onun en derinlerdeki özü var ki, o her zaman ölüm ya da değişim tarafından hiçbir şekilde dokunulmamış, bozulmamış, etkilenmemiş olarak kalır… Ezeli, saf, bozulmamış ve her zaman zeki ve uyanık olan bu farkındalığı Tibet dilinde Rigpa olarak adlandırırız.” Yaşamdayken zihnimizin gerçek doğasını algılamanın yoluysa meditasyondan geçiyor. Meditasyon, diğer bir deyişle, “zihni evine getirmek.” Öğretiye göre ölüm ve yaşam kavramlarının hepsi zihinde ve ancak meditasyon yoluyla bu kavrayışa ulaşabilir, büyük resmi görebiliriz.  

Ölümü bir son değil de tüm varoluşun sadece bir basamağı olarak nitelendirmesine karşın Tibet Budizminde ölen kişiye ve yakınlarına karşın sunulan şefkat gerçekten çok etkileyici. Üçüncü Bölüm olan Ölüm ve Yeniden Doğuş’ta ölmekte olan kişiye ruhsal destek sunmak, onu dinlemek, sevecenlikle ve yumuşakça yanında olup rehberlik etmek öğütleniyor. Ölünün ruhunun huzuru ve ölüm sonrasında ona yardım etmek için 49 gün boyunca çeşitli ritüeller yapılıyor. Geride kalan, yani yas sürecinde olan kişinin yanında olmak, acısını paylaşmak, ona el uzatmak ve yol göstermeye dair de faydalı yönlendirmeler mevcut.

Budizm’e özel olarak merak duymuyorsanız bile Tibet’in Yaşam ve Ölüm Kitabı’nı okumak, içinde bulunduğumuz kaotik dünyanın ortasında yaşam ve ölüm kavramlarını yeniden düşünmek için iyi bir fırsat yaratıyor. Diğer taraftan, eğer sizin için önemli bir kayıp verdiyseniz ve üzerine düşünmek için de hazır hissediyorsanız bu okumanın vesile olabileceği derin idrakin sizin için tedavi edici bir etkisi olacağı kanısındayım.

Ece Örken 

Brand Slider